Marketing Türkiye Dergisi’nin Mart 2019 sayısında “Siyasette Dijital Propaganda” konusu ele alındı ve bu konuda benim de görüşlerime dergide yer verildi.
Dergiye konuyla ilgili olarak anlattıklarım satırbaşları şöyle:
DİJİTAL DÜNYANIN SUNDUĞU İMKANLAR
Dijitalleşme bugün hayatımızın her alanına hâkim hale geldi; ürün ve hizmetlerin tüketiciye sunulmasında kullanılan yeni medya ortamları, artık siyasal iletişim kampanyalarının da kaçınılmaz şekilde gözdesi oldu. Tüketicideki değişim ve dönüşüm, dolayısıyla seçmenler üzerinde de gözlenmeye başladı. Son yıllardaki seçim kampanyalarında gördük ki, siyasi partiler ve adaylar, seçmenin dijital dünyadaki varlığını kendi mesajlarını aktarmak için kullanma arzusu taşıyorlar. İyi de ediyorlar; çünkü geleneksel medya ortamlarının gücünün ve etkisinin azaldığı, kitle medyasının kitlelerin medyasına evrildiği günümüzde hiçbir siyasi parti ve aday dijital ortamlara sırtını dönemez, yok sayamaz… Dijital mecralar, geleneksel medyanın hiyerarşik katı yapısına oranla daha esnek, daha ucuz, daha fonksiyonel ve eğer doğru kullanılabilirse daha etkili…
YENİ MEDYANIN FARKLI BİR DİLİ VE USLUBU VAR
Siyasi partilerin seçim kampanyası yaparken ve dijital mecraları kullanırken unutmamaları gereken önemli bir gerçek var; Yeni medya ortamları, geleneksel medyadan (Televizyon, gazete, radyo, dergi..) farklı bir dile, üsluba ve insan tipine sahip… Gazete için hazırladığınız reklamı, olduğu gibi getirip dijital ortamlarda kullanmanız ya da televizyona yönelik oluşturulan bir konsepti aynı zamanda sosyal medya ortamlarında da olduğu gibi kullanmaya kalkışmanız, yapılabilecek önemli bir hata olacaktır.. Geleneksel medyanın kitlesi ile dijital mecraların kitlelerinin davranış kalıplarının, beklentilerinin ve yaklaşımlarının farklı olduğu mutlaka göz önüne alınarak hareket edilmelidir.
HEDEF KİTLEMİZ KİM, BİLİYOR MUYUZ?
Dijital ortamlarda birtakım siyasal iletişim çalışmaları yapmak güzel ama “bunları kimler görüyor, ne kadarı izliyor ya da okuyor; okuyanların ne kadarı ikna oluyor, mesajla ilgileniyor” gibi soruların cevabını aramamız gerekir. Dijital ortamlarda ölçümleme yapmak daha kolay, siyasal iletişim çalışmalarına başlamadan önce siyasi partilerin hedef kitlelerini belirlemeye yönelik kapsamlı araştırmalar yapmaları, hedef kitlelerinin arzu ve beklentilerine dönük mesaj tasarımlarında bulunmaları ve bunları o hedef kitlelerin takip ettiği web sitelerinde, sosyal medya mecralarında sunmaları doğru olanıdır.
Hedef kitlenin derinlemesine bilinmesi, hayata dair, geleceğe yönelik fikirlerinin analiz edilmesi hem doğru mesaj tasarımında işe yarayacaktır, hem de bu mesajların doğru kitlelere etkili şekilde sunulmasını temin edecektir.
Bu çerçeveden bakıldığında siyasal iletişim, yalnızca reklamcıların kotardığı bir olgu değildir; asla olmamalıdır.
Siyasal iletişim kampanyaları (geleneksel ve dijital mecraları birlikte ele alarak söylüyorum) geniş bir ekiple yapılmalı, ekipte reklamcı, iletişim bilimci, dijital mecra uzmanlarının yanı sıra siyaset bilimci, sosyolog, psikolog, hukukçu, ekonomist gibi farklı disiplinlerden uzmanlar bulunmalıdır.
Çünkü seçmeni ikna etmek düne göre bugün çok daha zordur. Beylik laflarla, genel geçer söylemlerle, uçak kaçık vaatlerle seçmenin ikna edilemeyeceği açıktır.
Farklı disiplinlerden gelen, dünyadaki değişim ve dönüşümleri yakından izleyen, konjonktürel değişimlerin farkında olan, seçmenin beklenti eşiğindeki farklılaşmayı gözleyen siyasal iletişim ekibi, önce “ne söyleyeceğini” iyi belirlemeli, sonra da bunu “nasıl ve nerede söylemesi” gerektiğinin kararını vermelidir.
Bu kararın doğruluğu aynı zamanda seçim başarısıyla da doğru orantılı olacaktır.
DİJİTAL MECRALAR TEK BAŞINA YETER Mİ?
“Bir twit attım, şu kadar kişi beğendi…”, “Facebook hesabımdan binlerce kişi beni takip ediyor…” diyerek siyasetçinin ya da siyasal partilerin yalnızca yeni medya araçlarına mahkûm olmaları doğru değildir. Siyasetin hâlâ en etkili yolu, seçmenle temastır; onun elini sıkmak, gözünün içine bakmak, dinlemek, derdiyle dertlenmek, samimi bir güven ortamı oluşturmak; seçmenin halen en başta gelen talebi olduğunu düşünüyorum.
Sosyal medya araçları sahadaki seçim çalışmalarını destekleyen bir vizyon ile kullanılmalıdır. Sadece attığı twite güvenen, takipçi sayısının aynı zamanda seçmeni olduğuna inanan parti ve adaylar yanıldıklarını seçim sonuçlarını gördüklerinde daha iyi anlayacaklardır…
FİKRİNİZ YOKSA; DİJİTAL DÜNYA NE YAPSIN SİZE…
Seçim kampanyalarının mutlaka ilgi ve dikkat çekici, derdini kolay ve basitçe anlatan, gerçek sorunlara odaklanan, içtenlik ve samimiyeti elden bırakmayan bir perspektife sahip olması gerekir.
Seçim kampanyasının mutlaka anlattığı bir hikayesi olmalı…
Bu hikâye gelecek vizyonuna sahip olmalı ve umuda, refaha, daha iyi yaşama amacına odaklanmalı… Bütün bunlarla birlikte güven inşa etmek seçim kampanyalarının olmazsa olmazıdır. Güven yoksa, aslında hiçbir şey yoktur…
Seçim kampanyalarında siyasi partilerin ve adayların hikayesinin temelinde fikir bulunmalıdır; Seçmenin oy vereceği unsur fikirdir, adayın kılık kıyafeti, ya da partinin binası, bayrağı, mitingine topladığı kalabalık değil…
Siyasi partiler sahip oldukları fikri geliştirmenin, derinleştirmenin, çağa uyumlaştırmanın ve geleceği inşa etmenin peşinde olmalıdır.
İyi bir fikriniz varsa, çok şeye sahipsiniz demektir; bunu seçmene anlatmanız ve ikna edici olmanız kolaydır.
Ama fikriniz yok da kuru gürültünüz, içi boş söylemleriniz, uçuk vaatleriniz, insanı aptal yerine koyan kurnazlıklarınız varsa; işiniz çok zor demektir…
Seçimlere girecek adaylara ve siyasi partilere fikre, düşünceye, bilime ve emeğe önem vermelerini; bir ülkenin ancak güçlü fikirler üzerinde, ilimle, gayretle, çok çalışmayla yükselebileceğini hatırlatmak isterim.